-
1 kâr getirmek
приноси́ть де́ньги / при́быль -
2 getirmek
1) В, Д, Исх. доставля́ть, приноси́ть, привози́ть, ввози́ть, приводи́ть, пригоня́ть кого- что куда-лbir araya getirmek — свести́ вме́сте, собра́ть вме́сте
geri getirmek — принести́ обра́тно, верну́ть
2) приноси́ть, дава́ть, доставля́ть (как результат, следствие)az gelir getirmek — дава́ть ма́ленький (ма́лый) дохо́д
kâr getirmek — приноси́ть дохо́д (при́быль)
para getirmek — приноси́ть де́ньги, дава́ть дохо́д
3) В, Д доводи́ть (до какого-л. предела)4) В, Д назнача́ть (на должность и т. п.)bakanlığa getirmek — назна́чить на пост мини́стра
5) В дости́гнуть; дожи́ть6) приводи́ть (пример и т. п.); предъявля́ть, представля́ть (доказательства и т. п.); выставля́ть (свидетеля и т. п.) -
3 kâr
снег (м)* * *1) при́быль, бары́ш, дохо́дkâr bırakmak — приноси́ть при́быль
2) перен. по́льза, вы́годаbundan benim hiçbir kârım yok — мне от э́того никако́й по́льзы нет
3) ком. ра́зница ме́жду себесто́имостью и прода́жной цено́й••- kâr etmemekkâr zararın kardeşidir — погов. при́быль - родна́я сестра́ убы́тка
- nasihat tehdit hiç biri kâr etmedi
- kâr getirmek
- kârı olmamak
- bu benim kârım değil
- kârını tamam etmek
См. также в других словарях:
kâr getirmek — bir şey para kazandırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kâr — is., Far. kār 1) Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı 2) İş 3) mec. Yarar, fayda Bundan benim hiçbir kârım yok. 4) ekon. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay 5) tic. Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki… … Çağatay Osmanlı Sözlük
getirmek — e 1) Gelmesini sağlamak Dün bir deri bir kemik hâlinde eve getirip bırakmışlar. R. N. Güntekin 2) de Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak 3) i Erişmek veya eriştiğini sanmak Baharı getirdik. 4) nsz İleri sürmek Örnek getirmek. 5) nsz Sebep… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kâr bırakmak — kazanç getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karılamak — yaşlı saymak, ihtiyarlığa nispet etmek III, 324, 329 boylamak, karışlamak, arşınlamak, ölçmek I, 309; III, 324, 329 karlamak, ses çıkararak kar getirmek, III, 324 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
kapamak — i 1) Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek Hasan, yıldırımla vurulmuş gibi hemen kapıyı kapadı, kaçtı. H. E. Adıvar 2) Hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak 3) Bir şeyin görünmesine engel olmak Bu yapı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
şeneltmek — i Şenelmiş duruma getirmek, meskûn kılmak Fakat bu havalar böyle giderse zor şeneltiriz biz bu sergiyi. Şu anda dışarıda lapa lapa kar yağıyor. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük